18. yüzyılda halk şiiri çok fazla gelişme gösterememesine rağmen ondan önceki yüzyılda başlayan âşıkların aruzla şiir söyleme geleneğini de devam etmemiştir. Bu durum halk şiirinin melezleşmesine sebep olmuştur.
Orta Asya şairlerinden; Nevbetî, Baba Rahîm, Abdulmecid’in Harâbât ve divanından başka Rahat-ı Dil isimli eseri bulunan sofî Hüveyda, divan sahibi Gazi’de bu yüzyılın şöhretli olanlarıdır. O dönemin Türkmen edebiyatı eserleri ve alanında Azerbaycan ve Anadolu sahasıyla uygunluk göstermektedir. 18.yüzyılda Dinî- Tasavvufî Türk edebiyatı duraklama ve gerileme dönemine girmiş olup bu yüzyılda önceki dönemlere nazaran başarılı eserler verilmemiştir. Ancak Bursa, İstanbul ve İzmir başta olarak tarikat çevrelerinde Yunus Emre geleneğini devam ettirmişlerdir. Yunus Emre’nin ilahilerine özenerek yazılan veyahut söylenen eserler estetik açıdan Yunus Emre’nin çok gerilerinde kalmıştır. Tekkelerde ve çeşitli ortamlarda söylenen ve kaydedilen ilahiler büyük oranda Yunus Emre’ye ait olup pek çok ilahisi de bu dönemde yazılan cönklerde yer almıştır. Bu cönkler içerisinde Alevi-Bektaşi nefesleri de yerini almıştır. Bu nefeslerden Pir Sultan Abdal’ın etkisi açıkça görülmekle birlikte bazı şiirleri de dönemin cönklerine girmiştir.
Bu Yüzyılda tekke şairleri, Mehmed Nasuhî, Mahvî, Hasan Senâî, Mehdî, Bursalı İsmail Hakkı, Üçüncü Sultan Ahmet, Mustafa Azbî, Hasan Sezâî, Mustafa Nuzulî, Süleyman Zâtî, Neccerzzâde Şeyh Rıza, Celâleddin-i Uşşakî, Mehmed Salih Sahvî, Şîrî, Kul Şükrü, Şahî, Derviş Ahmed, Derun Abdal, Gurbî, Ahmed Mürşidî, Kasın Dede, Erzurumlu İbrahim Hakkı, Tekirdağlı Mehmed Fahreddin Fahrî, Üsküdarlı Haşîm, Mustafa Zekâî, Şeyh Hâlil Kaygulu ve Selâmî’dir.
Kaynakça: Açıköğretim Kaynakları
Gencecik Bir Yazar!
Ve seçtiği Konu “DİN VE TASAVVUF” İlginç!
Ve
Daha da önemlisi ön planda Tekke Şairleri.
Tasavvuf deyince benim aklıma :
Mevlana Celalettin Rumi,
Şemsi Tebriz’i,
Hacıbektaş Veli Gelir.
Tekke ve Türbeler ‘in Kadını yok saydığı sır değildir.
Bir erkeğe 4 kadını reva ve helal görür.
Sonra Erkek önde kadın arkada yürür.
Allah Varken,
Şıh şeyh ön planda hazret diye övülür.
Eli ayağı öğlür.
Hiçte hak etmediği bire konur.
Sarığı
Sakalı
Şalvarı
Elindeki bastonu keramet sayılır.
Halbuki Allah, Kâinatı yaratmadan önce;
Kadını ve erkeği, kendi nurundan yarattı.
İnsanın İlk öğretmeni Rab sıfatıyla Allah!
Kendi ilmini kadına ve erkeğe Rab öğretti.
Cisim bedene girince Adem(İNSAN)
Öğrendiklerini unuttu.
Esfal-i Safiline düştü.
Ve
Halifeliğini unuttu. Mal Mülk makam Mevki
derdine düştü.
Kadını yok saydı, kendini öne çıkarttı.
Cumhuriyet İnsana birey olduğunu hatırlattı.
BeğenBeğen
İlk olarak düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim. Burada ilginç olan nedir? Din ve Tasavvuf şairlerini paylaşmam mı? Ya da Türk Edebiyatında var olan konuyu ve şairleri ele almam mı? Bu sayfa ne din sayfasıdır ne de tarih sayfası ben burada Türk Edebiyatında var olan şairlerimizi ve yazarlarımızı Türk motiflerini, gelenek ve göreneklerimizi sırası geldiğinde paylaşmak için açtım. Konu nasıl sarık ve şalvara geldi onu da tam olarak anlamış değilim ama şunu da söylemek de fayda vardır diye düşünüyorum Türk Edebiyatı sadece Din ve Tasavvuf konusunu tabi ki kapsamıyor sırası geldiğinde diğer konuları ve şairlerimizi de anlatmaya çalışacağım burada sizin ya da başka kişilerin aklından geçen şairleri değil Türk Edebiyatında var olan şairleri anlatıyorum ve hiçbir şairimizi de es geçmeden sayfamda yayımlamaya devam edeceğim. Yorumunuz için tekrardan teşekkür ederim.
BeğenLiked by 1 kişi